Bartın'ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı maden ocağında Cuma akşam saatlerinde gerçekleşen patlamadan sonra son haberlere göre 41 işçi öldü. Bu katliam ne ilk ne de son. Son 10 yıldır her yıl 2000’e yakın işçi iş yerlerindeki “kazalarda” ölürken, binlercesi de sakatlanıyor.
Devlet ve onun baş temsilcisi Erdoğan’a göre işçilerin çalışırken ölmesi “kader”. Peki nasıl bir tanrı kendisi için sürekli işçi canı ve kanının kurban edilmesini talep eder? Sermaye. Erdoğan’ın gerçek tanrısının adı sermayedir. Sermaye, “vampir gibi ancak canlı emeği emerek hayatta kalan ve ne kadar fazla canlı emek emerse o kadar uzun yaşayan ölü emektir.” (Marx) Çünkü, ancak ücretli işçiyi ölümüne çalıştırıp, minimum güvenlik ve makine yatırımı yaparak, yani minimum sabit sermaye yatırımıyla maksimum kar elde edebilir.
Ama sermaye, bir azınlık sınıfının tanrısıdır. Onun cennetine sadece küçük bir egemen sınıf, işçileri ve yoksulları kurban ederek girebilir. Çoğunluğu, proletaryayı kendi iktidarını kabul ettirmek için sermaye kendisini gizlemek zorunda olan bir yalanlar ve manipülasyonlar tanrısıdır. Onun birçok yalancı peygamberi vardır ve bunlar AKP ve MHP gibi sağcılar dışında CHP, “Sosyalist Güç Birliği” ile “Emek ve Özgürlük İttifakı” gibi “sol” görünümlü sahte kurtarıcıları da içerir.
Sermaye’nin Sahte Peygamberlerine göre “Sorun Liyakatsizlik, Çözüm ise Devletleştirmedir.”
Sermayenin AKP gibi sağcı savunucuları iş sürecinde sermayenin gerçekleştirdiği katliamları “kader” olarak tanımlarken, onun solcu savunucuları da sorunu “özel mülkiyet” olarak tanımlar. Buna göre eğer sermaye özel değil devlet mülkiyetinde olur, onun idaresi de iyi üniversitelerde okumuş teknokratların kontrolünde olursa herşey işçiler lehine düzelecektir. Ne var ki, Amasra’da 41 işçinin öldüğü maden ise zaten devlet mülküdür. Buna sermaye solcularının cevabı idarenin “liyakatli” olması gerektiğidir. Kapitalist ideolojinin bu solcu savunucularının (başta Sosyalist Güç Birliği, Emek ve Özgürlük İttifakı gibi Stalinist, Troçkist ve sosyal demokrat politik grupların) bildirileri sermayenin işçi cinayetlerini daha teknokratik bir devlet kapitalizminin yani sermaye düzeninin reformunun önleyeceğini söylüyor.
Oysa devlet mülkiyeti kar için üretimi, yani sürekli işçi kurbanı isteyen kapitalizmi dizginlemez. Tersine devletleştirmenin temel hedefi, sabit sermaye yatırımlarının maliyetini sermaye lehine devletin üstlenmesi ve yine devletin gücüyle olabildiğince çok sayıda işçinin sermaye lehine işe sürülmesinden ibarettir. Amasra’da olan tam da budur: işçiler asgari sabit sermaye yatırımıyla sermayenin sunağında kurban edilmiştir.
Devlet Kapitalizmi ve Devlet Mülkiyeti Kapitalizmi Dizginlemez ve İşçilere Hizmet Etmez
Sermaye varlığı için özel mülkiyete ihtiyaç duymaz. Özel mülkiyet sermayenin oluşma aşamasında girdiği özel bir formdur. Ama özel mülkiyet kapitalizmden çok önce de var olan, bütün sınıflı toplumlarda görülebilen bir ilişki biçimidir. Kapitalist ekonomi ise varlığı için özel mülkiyete özel bir ihtiyaç duymaz. Tersine, kapitalizmin gelişiminin son noktaya ulaştığı 20. Yüzyıl başında şekillenen, özel kişilere ait olmayan büyük finans sermayesi, ticaret ve üretim tekelleri kimi durumlarda özel kişilere ait olamayacak kadar büyük sermayeleri bir araya getirirler. Dahası karlılığı çok düşük olan kimi sabit sermaye ve altyapı yatırımları ancak devlet tarafından yapılabilir. Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında nazi Almanya’sından Stalin Rusya’sına ve “New Deal’ın” demokratik Amerika’sına kadar birçok ülkede büyük çaplı askeri ve sivil altyapı yatırımları devlet kapitalizmi yani devlet mülkiyetindeki sermaye tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kapitalizmin ayırt edici yanı üretim araçlarının kontrolünün artı değer üretmek üzere işçilerden koparılmasıdır. Sermaye aynı zamanda nekrofili tanrısıdır. En yalın biçimiyle: kapitalizm altında sermaye biçiminde birikmiş, ölü emek canlı emeğe yani proletaryaya hükmeder. Bu, ücret ilişkilerinin ve pazar ekonomisinin egemen olduğu her yerde hükmeden bir egemenlik ilişkisidir. Devlet işletmelerinde ve özel işletmelerde, Stalinist ya da geri bir eski sömürge devlet kapitalizmlerinde ya da liberal batı kapitalizmlerinde egemen olan aynı Sermayedir.1
Devlet kapitalizmi kapitalist ekonominin temel özellikleri olan değer yasasının, rekabetin ya da plansız üretimin ortadan kalkması anlamına gelmez. Bu özellikler, piyasa yasalarının hala hüküm sürdüğü ve ne kadar devletleştirilmiş olursa olsun her ulusal ekonomi içindeki üretim koşullarını hala belirlediği dünya ölçeğinde geçerli olmaya devam etmektedir. Eğer değer ve rekabet yasaları 'ihlal ediliyor' gibi görünüyorsa, bu sadece küresel ölçekte daha güçlü bir etkiye sahip olabilmeleri içindir. Plansız üretim devlet planlaması karşısında azalıyor gibi görünüyor olsa da, kapitalizmin akut krizleri sırasında üretim daha kaotik bir şekilde yeniden ortaya çıkar. Giderek daha fazla çürüyen bir toplumsal yapı içinde kapitalist üretim ilişkileri ancak devletin tüm sivil hayata müdahalesiyle ayakta kalabilir. Bu yüzden, devlet kapitalizmi, kapitalizmin 'rasyonalizasyonunu' temsil etmek bir yana, onun çürümesinin ifadesinden başka bir şey değildir.
Sonuçta artı-değer üretimi, pazar için üretim, ücretli iş sürdüğü sürece sermaye daha fazla işçi katliamlarına sebep olacaktır. Çünkü sermaye birikmiş sabit sermaye yatırımlarından kar edemez. Kar ancak ücret ilişkisinde, yani işçinin sömürüsüyle elde edilebilir. Keni başına duran en gelişmiş makine, en zengin maden, en büyük pazar, sermaye emek gücünü işe sürmeden kara dönüştürülemez. Sermaye olabildiğince çok işçiyi olabildiği kadar büyük oranda sömürebilmek için, kendi politik ve ekonomik egemenliğini korumak için her türlü katliamı, her türlü savaşı ve her türlü yıkımı göze alır. Geçtiğimiz yüz yıl boyunca dünyanın gördüğü sayısız savaş ve katliam bunun ispatıdır. Teknolojik gelişmeler ve insanlığın birikiminin muazzam büyümesi kapitalizmin yarattığı yıkımı azaltmamış tam tersine onu artırmıştır.
Kömür madenciliği sanayii böylesi bir yıkımın özgün bir biçimidir. Yeryüzü Postası’nın bildirisinde de belirtildiği gibi:
“... büyük maden kazalarının neredeyse tamamının gerçekleştiği kömür madenlerinde yaşanan katliamların sebebinin yetersiz iş güvenliği veya yöneticilerin beceriksizliğinden ibaret olmadığı, çözümünün ise devletleştirme olmadığı açık. Farklı sektörlerdeki iş cinayetlerinin iş güvenliği önlemleri ile engellenmesi teorik olarak mümkün olsa da kömür madenlerinde derine indikçe katliam boyutunda iş kazalarının yaşanma riski artmaktadır. Ancak Ukrayna-Rusya savaşı sonrasında enerji krizinin giderek derinleştiği koşullarda kömür madenlerinin kapatılması tartışmasının bile yapılmadığını görüyoruz. Oysa kömür tüketiminin sonlandırılması, etkilerinin doğrudan hissettiğimiz iklim krizini engellemenin de şartlarından biridir. Ancak bu düzende bunun gerçekleşmesini beklemenin ve egemenlerden bunu talep etmenin hayalcilik olduğunun farkındayız. Bu yüzden gerçekçi olmalı ve kapitalizmin yıkılması için mücadele etmeliyiz. Üretimin toplumsal ihtiyaçlara değil kapitalistlerinin çıkarlarına ve piyasanın gerekliliklerine göre şekillendiği bu düzende iş cinayetleri de kaçınılmazdır. İşçi sınıfı için kapitalizmin ve onun çıkarlarına hizmet eden devletlerin ortadan kaldırılmasından ve insan ve doğanın uyum içinde olacağı, sınıfsız özgür bir toplumsal düzen kurulmasından başka bir çözüm bulunmamaktadır.”2
Kapitalizmden Çıkışın Tek Yolu Proletaryanın Politik İktidarıdır
Kapitalizmden ve onun katliamlarından çıkış için gerekli ilk adım, üretimin artı-değer üretimi hedefiyle değil insan ve toplumun tatmini doğrultusunda örgütlenmesidir. Bu toplumsal ilişkilerde
dev bir dönüşümü gerektirir. Kapitalizmin sürdürülmesi için gerekli olan bir çok sanayi (silah, ordu-polis, finans, emlak sektörü, bürokrasi vb) ortadan kaldırılmalı ve serbest kalan emek gücü yeniden, toplumsal fayda amacıyla dağıtılmalıdır. Sabit sermaye yatırımları değil insan ihtiyaçlarını gözeten, tüketim kalemlerinin üretimine ağırlık verilmelidir.
Böylesi büyük bir radikal dönüşümü ne sermayenin partileri, AKP-MHP, CHP-İYİP, HDP ne de teknokratik orta sınıfın temsilcisi TKP-TİP gibi partiler gerçekleştirebilir. Bu dönüşümü ancak bütün proleterlerin kitlesel olarak iktidarı alması ve toplumsal ilişkileri tepeden tırnağa yeniden düzenlemesi gerçekleştirebilir. Biz buna proletarya diktatörlüğü diyoruz. 1917’de Rusya’da 1918’de Almanya’da ve 1. Dünya Savaşının yol açtığı kapitalist yıkım ve katliamlara karşı dünyanın bir çok yerinde gerçekleşen proleter devrimleri proleter iktidarının alacağı örgütsel biçimin İŞÇİ KONSEYLERİ olduğunu göstermiştir.
Proleter kitlelerin kendi bağımsız, sınıf mücadelesinden doğan bu organlar, sektörel, ulusal, etnik, dini, cinsel vs bütün ayrımları aşarak, proleterleri kitle grevleri ve eylemlerinde bir araya getirir. Bu kitlesel mücadele organları iktidarı kesin biçimde proletaryanın emrine sokar.3 Toplumsal fayda için üretimin tekrar artı-değer için üretimin egemenliğine geri düşmemesinin tek güvencesi proletaryanın işçi konseyleri yoluyla tavizsiz biçimde, kapitalizmden tümüyle kurtulana kadar toplumu yönetmesidir. Tek güvence, insanlığın kapitalizmden kurtuluşunun tek yolu, proletaryanın kitlesel biçimde ve kendi kitlesel mücadele organlarıyla iktidarı almasıdır.
Proletaryanın kendi kitlesel mücadele organlarının iktidarı ancak bir dünya devrimi ile kendisini güvence altına alabilir. Kapitalizm bugün artık ulusal sınırları çoktan aşmış bir dünya pazarının ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmektedir. Üretim dünya çapında bir iş-bölümü tarafından belirlenir. Bu koşullar altında eğer proletarya izole olursa, eğer diğer kapitalist devletler tarafından ezilmezse bile ancak otarşik ve geri bir kapitalizme geri düşer. Rusya’da devrimin yenilmesinin sebebi budur.
Dahası güncel durumda kömür sanayinin varlık sebebi de kapitalizmin içerisinde olduğu emperyalist rekabetten bağımsız değildir. Militarist rekabet istisnasız bütün ulusal kapitalist devletleri akıl dışı bir yağma ekonomisine itmektedir. Bu rekabet sonucunda enerji bağımsızlığı arayışı ulusal kapitalistleri en kolay ulaşılabilir enerji kaynaklarını stratejik olarak üretmeye ve tüketmeye yöneltiyor. Kömür sanayinin durumu da böyledir. Karbon temelli enerji sisteminden, insan ve doğayla uyumlu bir enerji üretim sistemine geçiş bu yüzden ancak dünya çapında, emperyalist kapitalist sistem yıkıldıktan sonra mümkün olabilecektir.
Bütün bunların fazla ütopik, fazlasıyla zor olduğu için gerçekleştirilemez olduğunu söyleyenler olacaktır. Özellikle sermayenin “solcu” yalancı peygamberleri bize seçimlerde kendilerini oy vermemizin ve böylece liyakatli-teknokratik bir ulusal devlet kapitalizminin inşasının komünist devrimden çok daha kolay olduğunu, dahası bunun işçilerin lehine olduğunu söyleyecektir. Hem tarih hem akıl bunun bir yalan olduğunu ispatlıyor.
Burada şu kadarıyla yetinelim: geçimi için artı değerin sürdürülmesine ihtiyaç duyan sınıflardan biri olan, sermayenin hizmetkarı teknokratik orta sınıf proletaryayı asla “kurtaramaz”. Proletarya kapitalist toplumda çıkarları artı-değere dayalı sömürünün yıkımında yatan yegane toplumsal sınıftır. Bu yüzden proletaryanın kurtuluşu ancak kendi sınıf alanında, kendi sınıfsal mücadel ve iktidar organlarıyla gelebilir. Proletaryanın kurtuluşu ancak kendi eseri olabilir. Bu sermayenin solcularının sunduğu gibi kolay bir çözüm değil, zorlu ve uzun erimli, küresel ve dünya-tarihsel dev bir mücadeleyi gerekli kılıyor. Proleter kitlelerinin bilinçli bir şekilde kapitalizmi yıkma ve komünizmi kurma kararlılığını göstermelerinin gerektiriyor. Bu uzun mücadele sürecinin henüz başındayız. Ama proletarya ne kadar çabuk bu mücadelenin zorunluluğunu fark eder, ne kadar çabuk kendi sınıfsal kimliğini ve “kaderini” benimserse, kapitalist iş katliamlarından da o kadar çabuk kurtuluruz.
Hulusi
1 Konuya dair daha detaylı bir tartışma için bakınız: - Rusya Deneyimi: Özel Mülkiyet ve Kolektif Mülkiyet: https://tr.internationalism.org/content/542/rusya-deneyimi-ozel-mulkiyet-ve-kolektif-mulkiyet
- Kapitalizm ve Başka Felaketler Üzerine: "ÖLÜLERİN KATLİ" (Amadeo Bordiga, 1951): https://akintiyakarsi.wixsite.com/anasayfa/post/kapitalizm-ve-di%C4%9Fer-felaketler-%C3%BCzerine-%C3%B6l%C3%BCleri-n-katli-amadeo-bordiga-1951
2 Yeryüzü Postası, “Amasra Maden Katliamı: Kader Değil Kapitalizm” https://www.yeryuzupostasi.org/2022/10/17/amasra-maden-katliami-kader-degil-kapitalizm/
3 İşçi Konseyleri, bunların tarihi ve doğası üzerine ne yazık ki yeterli Türkçe kaynak henüz yok. Oscar Anweiler’in “Rusya’da Sovyetler” isimli kitabı sorunlu ve hatalı yönleri olmakla birlikte bunun nadir istisnalarından. Temel bir giriş kaynağı olarak şunu önerebiliriz: https://en.internationalism.org/wr/274_poc4.htm
Comments