top of page

Almanya Komünist İşçi Partisi’nin Proleter Devrimde Parti’nin Rolü Üzerine Tezleri (1921)


Sunuş


Almanya Komünist İşçi Partisi’nin (Kommunistische Arbeiterpartei Deutschlands – KAPD) Parti Üzerine Tezleri temmuz 1921’de yalnızca parti içerisinde değil, partinin 1920 aralığından beri sempatizan bir üyesi olduğu Komünist Enternasyonal’de de tartışılmak üzere yazıldı.

Tezlerin yazarlarını bu çalışmayı yapmaya yönelten ikili bir kaygıydı:

  • Bir yanda KAPD ile Komünist Enternasyonal’in resmi şubesi olan ve Ekim 1919’da sol kanadın partiden atılmasıyla birlikte tipik bir merkezci partiye dönüşmüş olan Almanya Komünist Partisi (Kommunistische Partei Deutschlands – KPD) arasındaki sınırı belirlemek amaçlanıyordu. Nisan 1920’de eylemde Ruhr ve Reichswehr’de işçiler le düzen güçleri arasında silahlı çatışmalar gerçekleşirken kurulan KAPD, lideri Paul Levi’nin ağzından sosyal demokrat hükümete “sadık muhalefet” ettiğini ilan eden KPD’ye karşı devrimci bir doğrultuyu ifade ediyordu. KAPD, İtalya’da da daha sonra kurulacak olan Bordiga’nın Komünist Partisi gibi, kapitalizmin yeni girilen çöküş dönemindeki devrimci partinin ilk örneklerindendi. Yani Komünist Enternasyonal’in savunduğu ve örneği Aralık 1920’de bağımsızlarla birleşim üzerine ortaya çıkmış olan Birleşik Almanya Komünist Partisi (Vereinigte Kommunistische Partei Deutschlands – VKPD) gibi kitle partilerinin aksine ‘dar’ bir çekirdek parti idi.

  • Diğer yanda devrim esnasında partinin merkezileşmiş, disiplinli ve program ve falliyette birleştirici bir unsur olarak vazgeçilmez rolünü Otto Rühle’nin başını çektiği parti-karşıtı ‘konseyci’ eğilimlerle ve bu eğilimlerin buluştuğu AAUD-E’ye (Allgemeine Arbeiter Union Deutschlands – Einheitsorganisation – Almanya Genel İşçi Birliği – Birleşikörgüt) karşı vurgulamak isteği vardı.

KAPD’nin tezleri bugün zayıflıklarına rağmen özellikle önemliler. Bu tezler her şeyden önce KAPD’ın ‘çocuksu’ veya ‘parti karşıtı’ olduğuna dair ‘Bordigist’ eğilimlerin hayatta tutmaya çalıştığı efsanelerin yanlışlığını kanıtlıyor. Anarşizme meyleden Rühle eğiliminin tam aksine, KAPD Komünist Enternasyonal’in yozlaşmasına karşı savaşan uluslararası komünist solun bir parçasıydı.

Dolayısıyla bugünün konseyci gruplarının ve unsurlarının da köklerini KAPD’da görmeleri absürd ve mutlak bir çelişkidir. Zira KAPD tezleri konseyci fikirleri bir açıklığa yer bırakmadan çürütmektedir.


a) Proleter devrimin doğası

  • Almanya solunun anarşizan unsurlarına karşı KAPD proletaryanın siyasi iktidarı sorununun her fabrikanın ‘devrim ocağı’ olarak görüldüğü yerelde ortaya atılamayıp, sadece dünya ölçeğinde ortaya atılabileceğini vurguladı. Bu KAPD’a göre devletin yıkılması ve proletaryanın ortak, bütünlüklü ve birleşik olarak uyguladığı şiddet anlamına geliyordu.

  • Proleter devrimi yalnız fabrikaların yönetimine dair ekonomik bir sorun olarak gören Rühle ve AAUD-E’nin fabrikacılığının aksine, KAPD proleter devrimin hem siyasi (iktidarın ele geçirilmesi) hem de ekonomik bir süreç olarak birleştirici yönünün altını çizdi.

b) Partinin rolü ve işlevi


Partinin programatik bir gövde (bilinç) ve eylem iradesi olarak tanımına dair KAPD tezleri ile Bordiga’nın sözlerinin aynı olmasını görmek çarpıcıdır. Benzer bir biçimde, parti ile sınıf aynı şey değildirler, zira parti sınıfın en bilinçli, en öne çıkan kesimidir. Parti sınıfın hizmetinde değildir çünkü devrimci sınıfın genel çıkarlarını savunduğu için “anlık olarak kitlelere karşı duruyormuş gibi” gözükebilir. Parti sınıfın kuyrukçusu değildir, onu arkadan takip etmez, sınıfın öncü koludur.

1919 yenilgisinden sonra Almanya proletaryası içerisinde partinin siyasi rolü üzerine ısrar, özellikle o dönemde yüz binlerce işçiyi birleştiren ‘Birlik’ hareketinde devrimci-sendikalist bir apolitisizm olarak gelişen ‘konseyci’ eğilimlere karşı yapılıyordu. Bu fabrikaya veya belirli bir sanayi kesimine geri çekilme eğilimine karşı KAPD uzlaşmaz siyasi kavganın önemini vurguluyordu. Partiye dair bu görüşün, Pannekoek’in 1930’larda partinin yalnızca bir çalışma grubu veya araştırma çevresi olarak işleyebileceği görüşüyle de hiçbir alakası yoktu. KAPD için, bugün EKA için olduğu gibi, parti sınıfın militan örgütüdür. Sınıf mücadelesinde faal bir etmen, bir ‘eylem partisi’dir, işlevi proletaryanın tereddüt ve duraksama gibi aşamalardan geçen sınıf bilincini geliştirmektir.


Duraksamalara ve tereddütlere karşı mücadele, sürekli bir siyasi kavgadır ki KAPD örneğinde bu mücadele hem partinin hem de sınıfın bütünü içerisinde verilmişti:

  • Parti içerisinde burjuvaziyle uzlaşmaya veya küçük burjuva anarşizmine meyleden merkezci çizgilere karşı böylesi bir mücadele verilmişti. Dolayısıyla KAPD Hamburg’da Wollfheim ve Laufenberg’in etrafında oluşmuş olan ve Sovyet yanlısı Alman milliyetçilikleriyle birlikte Batı’ya karşı ‘devrimci savaş’ çağrısı yapan ‘ulusal-Bolşevik’ eğilimi tasfiye etmek zorunda kalmıştı. Aynı zamanda Saksonya’da proletaryanın siyasi parti ihtiyacını reddeden Rühle eğilimi de partiden atılmıştı.

Sınıfın içerisinde, parti kendisini mücadelelerin başına koymak ve devrimci eylem iradesi ile programın pusulasını sıkıca kavramak zorundadır. Eğer parti devrimci bir durumu açıkça değerlendirmekten ve kendi doğrultusunu sınıfın mayalanmakta olduğu dönemde sloganlarının açıklığıyla yönlendirmekten aciz ise Ocak 1919’da Berlin Spartaküs Birliği’nin düştüğü konuma düşerek işçilere açık bir perspektif sunamaz. Böylesi belirleyici anlarda, parti temel bir rol oynar veya koşullar olgunlaştıysa hücuma geçer, ya da (Bolşevik Partisi’nin Temmuz 1917’de yaptığı gibi) sınıfın en ileri kesimleri proleter kitlenin geri kalanından yalıtılmışlarsa, sınıfın en ileri kesimlerine “karşı duruyormuş gibi” gözükmek pahasına geri çekilme çağrısı yaparlar.


“Devrimin başı ve silahı” olmak için devrimci mücadelenin can alıcı anlarında KAPD’ın parti yapısında kapitalizmin çöküş döneminin getirdiği ciddi değişiklikleri kavraması gerekmekteydi.


c) Partinin yapısı ve işlevi


‘Sağlam bir komünist çekirdek’ oluşturulmasının gerekliliğinin altını çizen KAPD açık bir biçimde kitlesel devrimci partilerin imkansızlığını anladı. Savaşlar ve devrimler çağında, parti yalnızca sınıfın ufak bir azınlığını, en kararlı devrimin gerekliğinin en fazla bilincinde olanları örgütleyebilir. Artık 19. yüzyılda olduğu gibi sınıfın geniş kesimlerini birleştiren ve örgütleyen bir reform partisi mümkün değildi, yalnızca devrim ateşinde dövülmüş bir parti mümkündü. Kapitalist çöküşün koşulları (devlet baskısı ve totaliterliği, yarı-yasallık veya illegallik) az sayıda dikkatli komünist militanın var olmasına olanak tanıyordu.


Bu yüzden parti devrimci dönemlerde çok hızlı bir sayısal büyüme deneyimler, zira böyle dönemlerde daha önce siyasileşmemiş veya kapitalist solun partileriyle ilişkili insanlardan oluşan kitleleri çekmeye başlar, bu yüzden partinin “hiçbir zaman sağlam komünist çekirdeğinin soğurma gücünün izin verdiğinden daha hızlı genişlemeye izin vermemesi” gereklidir. Bu parti anlayışı 1921’de Bordiga’nın anlayışına çok yakındı. Benzer biçimde parti disiplini üzerindeki vurgu EKP (Enternasyonal Kömünist Partisi –Programma Comunista) liderlerinin öne sürdüğü efsaneleri de parçalayarak KAPD’ın ‘anarşizan’ veya merkeziyetçilik-karşıtı olmadığını da ortaya koyuyor. 7. Tez’in komünist partinin “bütününün bölünmez bir irade olarak tabandan örgütlenmesi ve disipline edilmesi” gerektiğini vurgulamaktadır.


d) Ekonomik mücadelelerde müdahale


KAPD müdahale sorununu açıkça ortaya attı. Ulaşılan sonuç, bu tezleri ilk olarak İngilizceye çevirmiş olan ve çeviride anlamı çarpıtan Invariance grubunun ve daha sonra bütün modernist çevrelerin savunduğu görüşlerin tam tersiydi. KAPD partinin “işçilerin ekonomik nedenlerle giriştiği hareketin içerisinde müdahale etmesi” gerektiğini söylerken Invariance grubu bu cümleyi müdahale etmemesi gerektiğini söyleyerek çevirmişti! Şüphesiz, daha sonra (1922’de) Hollandalı sol komünist Herman Gorter ve KAPD lideri Karl Schroder “bireysel katılım” harici ekonomik mücadelelere katılınmaması gerektiğini savunarak partiden ayrılacaklardı. Devrimci partinin savunmacı mücadeleye siyasi olarak katılması gerektiğini söylemeye bile gerek yok. Onu modernistlerden ayıran, proletaryanın kendisini kısmi sınıfsal mücadeleler yoluyla bir sınıf olarak oluşturduğu vurgusudur, ki bu da iktidar için küresel siyasi mücadeleye doğru hareketin ilk önkoşuludur. ‘Konseyciler’ yaptığı mücadelenin siyasileşmesine karşı çıkmak, yalnızca savunmacı mücadeleleri devrimci mücadelelerden ayırarak “oportünizmin ruhunu güçlendirebilir” (11. Tez). Onu ‘Bordigist’ eğilimlerden ayıran ise kendisini mücadelenin örgütleyicisi ve teknik direktörü olarak ortaya atmamasıdır; parti “mücadelenin gelişmesi ve devrimci ve eğer mümkünse siyasi bir nitelik kazanması için faal dayanışma çağrılarını cesaretlendirerek manevi olarak bu hareketleri netleştirmeli ve geliştirmelidir.”


“Manevi” kelimesinin idealist çağrışımında ve devrimci mücadelenin siyasi mücadeleden önce gerçekleşeceği imasında gördüğümüz üzere burada kullanılan terimler, dile dair belirli bir kafa karışıklığı gösterse de, Tezlerde ifade edilen temel kaygının mücadelelerde faal bir etmen olmak olduğu açıkça görülüyor.


Bu aynı zamanda EKA’nın da ruhudur. Yarının partisi ne ürkek laf ebelerinden oluşan bir çember ne de sınıfın lideri olduğunu ilan etmiş bir çevre olabilir. Faal bir etmen olmak için partinin öncelikle sınıfın içerisindeki önemli azınlıkların devrimci iradesinde kristalleşen sınıf bilincinin bir ürünü olması gereklidir.


Bu tezleri yeniden basarken burada görülen ve KAPD’ın programını eleştirel bir biçimde tekrar gözden geçirmemizi gerektiren zayıflıkları ve yetersizlikleri de görmezden gelmeyi hedeflemiyoruz. Bu zayıflıklar yalnızca Tezlerin Komünist Enternasyonal Üçüncü Kongresi’ne hazırlanılırken hızlıca yazılmış ve düzeltilmiş olmasının (Tezler bu yüzden kimi zaman kapalı gözükse de) bir sonucu değildi. Zayıflıklar KAPD’ın içerisinde bulunan ve bir akım olarak sonunda ortadan kaybolmasına yol açan daha derin zayıflıkları ifade ediyordu.


KAPD’ın bazı zayıflıkları


a) İkili örgüt


Birliklerin (AAUD) KAPD’ın kuruluşundan önce ortaya çıkmış olmaları ve ona yakın siyasi görüşleri benimsemiş olması KAPD’ın neden kendisini hem AAUD’un bir ürünü hem de “manevi liderliği” olarak gördüğünü göstermektedir. Tezler partinin Birlikleri yaratıp yönlendirdiği, birliklerin ise ‘işçi konseylerini yarattığını’ söyleyen piramidal bir yaklaşıma sahip. Bu ikameci yaklaşım, kafası karışmış bir biçimde ‘eğitimci’ bir teori (mümkün olan en yüksek sayıda kişinin devrimci eğitimi) ile yan yana var oluyordu. Almanya proletaryasının yaşadığı bir dizi belirleyici yenilginin yaratığı kafa karışıklığında devrimci fabrika örgütlerinin, Birliklerin işçi konseylerinin yıkıntıları olduğu açıkça görülemiyordu. Fakat fabrika komiteleri yalnızca devrimci mücadele yükselişteyken kalıcı olabilirler — ya mücadele yenildiğinde ortadan kaybolurlar ya da devrim ileri yürürken konseyleri ateşleyen bir güç olurlar.

Devrimci dalganın ardından bu komiteleri kitlesel ve kalıcı organlar olarak bırakan ve üyeliği parti tezlerin (proletarya diktatörlüğü, anti-parlamentarizm, birliklerin yok edilmesi) kabul eden herkese açık bırakan KAPD en sonunda AAUD tarafından yutulmaktan kurtulamadı, bu da 1929’da partinin sonunda dağılmasını getirdi.


İkili örgütlenme hatası KAPD’ın işleyişinde de görülebilir, zira partinin yanısıra partiden özerk bir gençlik örgütü (Kommunistische Arbeiter-Jugend – Komünist İşçi Gençliği) mevcuttu.


b) Fraksiyon ve muhalefet


Daha sonra KAPD sol komünist İtalyan Fraksiyonu’nun aksine kendisini eski parti ile organik bir devamlılığa sahip örgütlü bir gövde olarak değil Enternasyonal’in içerisindeki bir ‘muhalefet’ olarak gördü. Eylül 1921’de Komünist Enternasyonal’den atılması, Bordiga’nın etrafındaki gibi en önemli sollarla birlikte hareket etmesini engelledi. Hollanda, Bulgaristan, İngiltere gibi yerlerde KAPD’ın görüşlerini paylaşan grupların olması bir azınlık içerisinde yanılsamalar oluşmasına ve Gorter’in etkisiyle yapay bir biçimde Komünist İşçiler Enternasyonali’nin (Kommunistische Arbeiter-Internationale – KAI) kurulduğunun ilan edilmesine götürdü. Bu KAPD içinde Mart 1922’de bir bölünmeye yol açtı ve partinin sayısal zayıflamasını hızlandırdı. Bunun ardından ‘resmi’ KAPD (Berlin eğilimi olarak da bilinir, Gorter’i izleyen eğilim ise Essen eğilimi ismindedir) 1933’e kadar varlığını sürdürdü. Berlin eğilimi, Gorter’e karşı yeni bir Enternasyonalin ancak nesnel ve öznel koşullar olgunlaştığı zaman ortaya çıkabileceğini vurguluyordu. Fakat Fraksiyon ve Enternasyonal konusunda gerçek katkılar 1933’ten sonra İtalyan Komünist Solu tarafından yapılacaktı.


KAPD Tezlerinin zayıflıkları ve eksiklikleri, İtalyan Solu’nunkilerin yanında yerlerini alan olumlu kazançlarını gözden kaçırmamıza yol açmamalıdır, zira bunlar bizim de kazançlarımızdır. Sınıfın içerisindeki konseyci tehlike ile merkezci bocalamalarla karşı karşıyayken bu Tezler partinin gerekliliğini ve dünya devriminin zaferindeki vazgeçilmez rolünü göstermektedir. Devrimin zaferinin devimci azınlıkların olgunluğuna ve devrimci hareketlerin arkasnda kalmayı engelleme kapasitelerine dayandığı açıkça ortaya konulmalı. KAPD’ın tarihi devrimin sonucunun büyük ölçüde devrimcilerin enternasyonal partiyi devrim patlak verdiği an değil ondan önce kurmaları gerektiğini gösteren bir örnektir.


Proleter Devrimde Parti’nin Rolü Üzerine Tezler (KAPD, 1921)

  1. Dünyanın zenginliklerini işçi sınıfının ellerine vermek, üretim araçlarının özel mülkiyetine son vermek, dolayısıyla ayrı, sömüren bir hakim sınıfın varlığını imkansız kılmak proleter devrimin tarihsel görevidir. Bu görev toplumun ekonomisini siyasi iktidarın bütün zincirlerinden kurtarmayı gerektirir ve tabii ki dünya ölçeğinde yerine getirilebilir.

  2. Kapitalist üretim biçiminin sonlandırılması, bu üretimin ele geçirilmesi ve işçi sınıfının ellerine teslim edilmesi, sınıfsal ayrılıkların sonlandırılması ve siyasi kurumların ortadan kalkması ve komünist toplumun inşası tekil anları tam olarak öngörülemeyecek tarihsel bir süreçtir. Fakat bu soruya dair siyasi şiddetin bu süreçte oynayacağı rol her şeye rağmen bazı noktalarda belirlidir.

  3. Proleter devrim aynı zamanda hem siyasi hem de ekonomik bir süreçtir. Ne siyasi ne de ekonomik bir süreç olarak ulusal düzeyde çözülemez; dünya komününün inşası, hayatta kalabilmesi için kesinlikle gereklidir. Dolayısıyla sermayenin gücünün dünya ölçeğinde nihai olarak yok edilişine kadar devrimci proletaryanın muzaffer kesimi hâlâ karşı-devrimin siyasi şiddetinden kendini savunmak ve eğer mümkünse ona saldırmak için siyasi şiddete ihtiyaç duyar.

  4. Siyasi şiddeti proletaryanın muzaffer kesimi için gerekli kılan bu nedenlerin yanı sıra, devrimin içsel gelişimine dair birtakım nedenler de mevcuttur. Siyasi bir süreç olarak bakıldığında devrimin gerçekten de belirleyici bir anı vardır, bu da siyasi iktidarı ele geçirme anıdır. Ekonomik bir süreç olarak ele alındığında devrimin böylesi belirleyici bir anı yoktur, ekonominin gidişatını proletaryanın ele geçirmesi, kâr elde etmeyi amaçlayan zihniyetin ortadan kalkması ve yerine ihtiyaçlara dayalı bir ekonominin kurulması için uzun süreli çalışmalar gerekli olacaktır. Bu süreçte burjuvazinin hiçbir şey yapmadan beklemeyeceği, aksine kârını savunmak için iktidarı tekrar ele geçirmeye çalışacağı da aşikardır. Buradan çıkan sonuç da demokratik ideolojiler geliştirmiş ülkelerde, demokratik sloganlarla proletaryanın yönünü saptırmaya çalışacaklarıdır. Dolayısıyla işçilerin somut olarak ekonomiyi kontrolleri altına alana ve burjuvazinin hakimiyetini kırana kadar güçlü ve sürekli bir siyasi şiddet kullanmaları gerekli olacaktır. Bu dönem proletarya diktatörlüğüdür.

  5. Proletaryanın devrimin siyasi zaferinin ardından siyasi iktidara sahip olmasının gerekliliği, neticede, proletaryanın iktidarı ele geçirişinden önce olduğu kadar sonra da siyasi bir örgüte ihtiyacı olduğunu göstermektedir.

  6. Siyasi işçi konseyleri (Sovyetler) proleter iktidar ve yönetiminin tarihsel olarak belirlenmiş, birleştirici biçimidir: her zaman sınıf mücadelesinin tekil noktalarını aşarak bütünlüklü iktidar sorununu ortaya koyarlar.

  7. En bilinçli ve hazırlıklı proleter savaşçıları birleştiren tarihsel olarak belirlenmiş örgüt biçimi Partidir. Proleter devrimin tarihsel görevi komünizm olduğu için, parti de, programında ve ideolojisinde, yalnızca komünist bir parti olabilir. Komünist parti tamamı düşünülmüş ve ortaya konulmuş bir programatik temele sahip olmalıdır ve bütününün bölünmez bir irade olarak tabandan örgütlenmesi ve disipline edilmesi gereklidir. Devrimin başı ve silahı olmalıdır.

  8. Komünist partinin temel görevi, iktidarın ele geçirilişinden sonra olduğu kadar önce de, proleter devrimin kafa karışıklıkları ve iniş çıkışları içinde komünizme işaret eden tek açık ve yılmaz pusula olmasıdır. Komünist parti kitlelere her durumda yalnızca sözde değil eylemde de yol göstermelidir. İktidarın ele geçirilişinden önceki bütün siyasi mücadele meselelerinde, reformlar ile devrim arasındaki farkı ve reformizme doğru her sapmanın devrime ve işçi sınıfına ihanet olup eski kâr sistemine yeni bir nefes daha vererek onun ömrünü uzattığını mümkün olan en net biçimde ortaya koymalıdır. Nasıl sömüren ve sömürülen arasında bir çıkar ortaklığı olamazsa, reform ile devrim arasında bir birlik de gerçekleşemez. Sosyal demokrat reformizm – nasıl bir maske takmayı seçerse seçsin – bugün devrimin önündeki en büyük engel ve hâkim sınıfın son umududur.

  9. Komünist parti dolayısıyla taviz vermeksizin, programında, yayınlarında, taktiklerinde ve faaliyetlerinde reformizmin ve oportünizmin bütün ifadelerine kararlı bir biçimde karşı çıkmalıdır. Bilhassa, üyelik sayısının hiçbir zaman sağlam komünist çekirdeğinin soğurma gücünün mümkün kıldığından daha hızlı genişlemesine izin vermemesi gereklidir.

  10. Yalnızca bütününde değil, tekil anlarında da devrim diyalektik bir süreçtir; devrim süresinde kitleler engellenemez bocalamalar yaşarlar. Komünist parti, en bilinçli unsurun bir ifadesi olarak, bu bocalamalara teslim olmamaya, aksine onları doğrultmaya çalışmalıdır. Sloganlarının berrak ve ilkeli doğasıyla, sözlerinin ve eylemlerinin birliğiyle, mücadelenin başındaki konumlarıyla, öngörülerinin doğruluğuyla, proletaryanın her bocalamayı hızlıca ve tamamen aşmasına yardım etmelidir. Anlık olarak kitlelere karşı duruyormuş gibi gözükmek pahasına bile olsa, komünist parti bütün faaliyetlerinde proletaryanın sınıf bilincini geliştirmelidir. Parti ancak böylece devrimci mücadelenin gidişatında kitlelerin güvenini kazanabilir ve en geniş sayılarda kitlelere devrimci eğitim sağlayabilir.

  11. Komünist parti doğal olarak kitlelerle bağını kaybetmemelidir. Bu da besbelli demektir ki, yorulmaz propaganda görevinin yanı sıra, işçilerin ekonomik nedenlerle giriştiği hareketin içerisinde müdahalede bulunması gerekir ve mücadelenin gelişmesi, devrimci ve eğer mümkünse siyasi bir nitelik kazanması için faal dayanışma çağrılarını cesaretlendirerek manevi olarak bu hareketleri netleştirmeli ve geliştirmelidir. Fakat komünist parti, parti adına kısmi reformist talepler ortaya koyarak oportünizmin ruhunu güçlendiremez.

  12. Komünistlerin işçilerin ekonomik mücadelesindeki en önemli pratik icraatı, devrimci dönemde yüksek düzeyde gelişkinliğe ulaşmış ülkelerde ancak böylesi mücadelelerin silahları olabilen mücadele araçlarının örgütlenmesinde yatmaktadır. Bu komünistlerin yalnız komünist parti üyelerini değil, bütün devrimci işçileri fabrikalarda bir araya toplayarak birleştirmeye ve onları, üretimin işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesini örgütleyecek olan Birliklerde birleştirecek olan fabrika örgütlerini (Betriebsorganizationen) inşa etmeye çalışmaları gerektiği anlamına gelir.

  13. Devrimci fabrika örgütleri (Birlikler) mücadelede eylem komitelerinin içerisinden çıkacağı zemin ve kısmi ekonomik talepler ile kendileri için savaşan işçilerin çerçevesidir. Devrimci işçi konseylerinin öncülleridir.

  14. Dünya ölçeğinde devrimci proletaryanın bu örgütlerini yaratarak, komünistler programatik olarak toparlanmış ve birleşmiş bir gövdenin gücünü gösterirler. Birliklerde ise pratikte komünist teorinin örneğini vererek proleter devrim ve sonrasında komünist toplumun oluşturulmasını isterler.

  15. Devrimin siyasi zaferinin ardından partinin rolü uluslararası duruma ve proletaryanın sınıf bilincinin gelişimine bağlıdır. Proletarya diktatörlüğü (muzaffer işçi sınıfının siyasi şiddeti) gerekli olduğu sürece, komünist parti olayları komünist bir doğrultuya itmek için elinden geleni yapmalıdır. Bunun için, bütün sanayileşmiş ülkelerde mümkün olan en fazla sayıda devrimci işçinin, partinin ruhunun etkisiyle, ekonominin ele geçirilmesi ve dönüştürülmesinde faal olarak rol oynaması kesinlikle gereklidir. Fabrikalarda ve Birliklerde örgütlü olmak, tekil çatışmalardan öğrenmiş olmak, eylem komiteleri kurmak, bizzat işçi sınıfının gelişmiş muhafızlarınca yürütülecek ve onları devrimci mücadelenin gelişimine hazırlayacaktır.

  16. Birlikler, proletaryanın sınıf örgütleri olarak, kendilerini devrimden sonra güçlendirdikleri ve diktatörlüğün konseyler sistemi biçiminde ekonomik temellerini oluşturdukları kadar, partiyle ilişkili önemleri de artar. Daha sonra, proletarya diktatörlüğünün kökleri geniş kitlelerin bilincinde olduğu için, parti işçi konseylerine kıyasla önemini yitirir. En sonunda devrimin siyasi şiddetle korunması artık gerekli olmadığı noktada, yani kitleler en sonunda diktatörlüklerini komünist bir topluma dönüştürebildikleri zaman, partinin varoluşu son bulur.

Proletarier, Temmuz 1921


 

Daha önce Enternasyonal Bakış dergisinin ilk sayısında (2008-2009) yayınlanmış olan bu yazı ve sunduğu belge, Almanya-Hollanda Komünist Sollarının parti karşıtı olduğu yönündeki (konseyci ve Bordigist) argümanların detaylı bir eleştirisini geliştirmeyi amaçlıyor. Tezlerin İngilizce versiyonu için: https://en.internationalism.org/ir/041/KAPD-Theses-Party-1921.

Comments


bottom of page