top of page

Depreminin Ardından: Pogromcu Eğilimlere Karşı İşçilerin Tek Sığınağı Enternasyonalist Dayanışmadır

Depremin kapitalist kentleşme mantığı yüzünden büyük bir felakete döndüğü Maraş, çevre iller ve Suriye'de, toplumsal hayat kaosa sürükleniyor. Depremin 5. gününde (11 Şubat 2023) ölü sayısı Türkiye'de 20 bini, Suriye'de ise 3 bini geçmiş durumda. İki ülkede toplam yaralı sayısı ise 100 binler seviyesinde, ki bu sayılar geçen her yeni saat ile birlikte artmaya devam ediyor. Enkazların tamamen kaldırılmasıyla ortaya çıkabilecek tablo ise son yüzyılın en büyük katliamlarından birine tanıklıklık ettiğimizi gösterebilir.

Tüm bu afetin ve sonrasında ortaya çıkan kaosun asıl sebebi ne devletin "kötü”, “liyakatsiz liderlerle" yönetilmesi, ki bu sermayenin solunca da sıkça tekrarlanıyor, ne de neoliberal, özelleştirme vs. rassal sermaye politikalarıdır. Tüm bu felaketler zinciri, devletin olağan işleyişinden, kapitalist üretim biçiminin krizinden ve onun tarihsel sınırlarından kaynaklanmaktadır.

Kapitalizmin bu eğiliminin krizini depremi takip eden kaos ve kıyım içerisinde çok net biçimde gördük. Altından ancak bütün toplumsal kaynakların sistemli bir şekilde seferber edilmesiyle kalkılabilecek böylesi büyük bir kriz anında bile, herkesin kendini kurtarması gerektiği şeklinde bireyci bir anlayışa dayanan burjuva ideolojisi egemenliğini sürdürüyor. Kapitalist bireysel kurtuluş mitinin kendisine aynada baktığında gördüğü de, toplumsal dayanışmayı “hayırseverlik” ile uyanıkça eşitleyen çağ dışı bir kültürdür. İnsanlar, köylere, evsiz kalanlara, yaralılara ya da hâlâ yıkıntılar altında olanlara ulaşmak için kendi imkânları el verdiğince yardım çağrılarında bulundular. Depremin yarattığı yıkım tümüyle toplumsal sebeplerden kaynaklı olmasına, bu krizden ancak toplumsal kaynakların sistematik ve etkin biçimde seferber edilmesiyle çıkılabileceği aklıbaşında herkes için net olmasına rağmen, aciz burjuvazinin önerebildiği sadece "herkesin kendi başının çaresine bakması", yardım çabalarının ise sadece tekil kurumların ve kişilerin inisiyatifiyle yarım yamalak yürütülmesidir. Mülksüz ve yaşamak için ücretli işe mahkûm olan proleter sınıf "hayırseverlik" konusunda boş zaman, örgütlülük ve birikim gibi her türlü kaynağa sahip olan orta sınıf ve burjuvaziyle yarışamaz. Buna karşın, proleterlerin gösterdiği cesur ve kahramanca dayanışma eylemlerinin sayısız örneğini de her gün enternasyonal ölçekte görmek mümkün. Ama acı gerçek şu ki, kapitalizmin yarattığı afet anları proletaryanın en zayıf olduğu anlardır. Bu anlarda proleterlerin içine düştüğü yalnızlık, izolasyon ve travma onun sınıfsal-kolektif gücünü zayıflatır. İşçi sınıfının gücü ve sınıfsal dayanışma becerisi, kolektif eylem ve kolektif bilincinden doğar. Bunun en somut ifadelerinden biri, proleter enternasyonalizm kavrayışının burjuvazinin sadaka "enternasyonalizminin" aksine, yeni bir dünya kurma iradesinin yerleşebileceği tek hâne oluşudur.

Toplumu kaosa sürükleyen, bu kaosu derinleştiren sermayenin partileriyse çıkış yolu olarak defalarca olduğu gibi günah keçisi arayışı içerisindeler. Bir defa daha, milliyetçiliğin habis teknolojisi, makyajı dökülen burjuvazinin imdadına koşuyor. En sefil burjuva ve orta-sınıf eğilimler de en kolay hedef olarak gördükleri yabancı, Suriyeli sığınmacıları günah keçisi olarak gösteriyor.

Nereden elde edildiği belli olmayan bağlamsız görüntüler, atıldıktan bir saat sonra silinen asılsız sosyal medya gönderileri, ardı ardına gelen sosyal medya kışkırtmaları ve provokasyonlar, pogrom zihniyetinin Türkiye egemen sınıfı içinde nasıl da sıradanlaştığını, çürüyen kapitalizm içinde sermayenin kendini korumak için başvurmakta tereddüt etmeyeceği ne gibi insanlık-dışı yöntemleri yedeğinde tuttuğunu gösterir nitelikte. Devlet yetkilileri de histerik sosyal medya kampanyalarını körükleyerek, basın açıklamalarıyla bu gerici ve şoven eğilimleri her mecrada kışkırtıyor. Kendileri de depremden etkilenen, bölgede yaşayan çok sayıda göçmen ve sığınmacıya karşı başıboş lümpen çeteleri vasıtasıyla, acımasız bir sürek avı yürütüyor. Bu anti-sosyal unsurlar depremin oluşturduğu ortamı fırsat bilerek sokaklarda maskelerle halkı terörize ediyor, felaketzedelere hiçbir maddi faydası olmayan insanlık düşmanı aşırılıklarını topluma karşı kusmak için her türlü fırsatı değerlendirirken, ancak aşırı sağın istifade edebileceği bir şuursuzluğa sırtını yaslıyor.


Deprem sonrasındaki kaos için bile göçmenleri ve sığınmacıları sorumlu tutmak, sermaye toplumunun çürümüşlüğünün en belirgin semptomlarından biri, zira toplumsal söylemin merkezine artık yerleşmiş durumda. İşçi sınıfının şu anda deneyimlediği felaketler (bitmek bilmeyen ekonomik krizler, salgın hastalıklar, ekolojik felaketler, insanlığı yok etme tehlikesi asla azımsanmaması icap eden çatışmalar) pençesinde, işçi sınıfın direnme ve kendi devrimci alternatifini yeniden canlandırma kapasitesi muhakkak ki baltalanmış vaziyette. İşçi sınıfının sözü geçen devrimci alternatifini ortaya koyarak dayanışmasını geliştirdiği bir durumda kendine barınacak yer asla bulamayacak bu habis ideoloji, dirençle karşılaşmazsa burjuvazinin imdadına her türlü kapitalist felakette koşmaya devam edecek.

Buna karşılık, deprem sonrası oluşan kaos ve pogrom atmosferine karşı proletaryanın birçok kesimi dayanışma için kendiliğinde mobilize olmuş durumda ve dayanışmayı elverdiği kesintisizlikte yaymakta. Bu çabalar ve gelişen dayanışma ruhu belki de umut verici olan tek şey. Lâkin hatırlatmak gerekir ki, sınıf dayanışmasını burjuva hayırseverliğinden ayıran temel nokta onun insanlığın durumunu somut biçimde değiştirecek bir gücün nüvelerini barındırmasıdır. Proleter sınıf dayanışması, bireysel veya etnik-kültürel yalıtılmışlığı körükleyen burjuva ve orta-sınıf fantezilerini aşarak toplumsal koşulların değiştirilmesi için gereken birliği ve gücü inşa eder. Proletarya depremin yaralarını sarmak için ihtiyaç duyduğu ve duyacağı gücü ancak bugün ırkçı-pogromcu çetelere geçit vermezse inşa edebilir. İşçi sınıfın gücü, yarın, doğal afetler yaşansa bile kapitalist afetlerin yaşanmayacağı, insanların güvenli ve huzurlu yerleşimlerde yaşayacağı bir dünyayı inşa etme perspektifine ve şansına sahip biricik odak olmasıdır. Bu enternasyonalist perspektife zarar veren milliyetçi-yabancı düşmanı histeriye karşı işçi sınıfı tüm gücüyle, ve yüksek sesiyle mücadele etmek zorundadır.


İşçi sınıfının enternasyonal karakterine dair önceden yazdığımız bir yazının bağlantısı için:

Eğer bu enternasyonalist perspektife katılıyorsanız bu yazıyı ve bağlantısını paylaştığımız yazıyı tartışın, ilgilenenlere ulaştırın ve eleştirilerinizi bize iletin.

Akıntıya Karşı

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page