top of page

Burjuva Şiddeti ve Proleter Savunma (Onorato Damen, 1946)


Sınıf savaşımı tarihinde, özellikle yakın tarihte, sınıf uzlaşması siyasetinin sonucu her zaman, yalnızca burjuva egemenliğinin “yasal” aygıtının barışçıl bir şekilde yeniden inşası ile değil, aynı zamanda “yasadışı” güçlerin işçilere karşı birleştirilmesi ve uyarlanmasıyla da sonuçlanmıştır.


Bu iki fenomen, görünüşlerine rağmen, mükemmel bir şekilde birlikte çalışır. Her ikisinde de işçi sınıfı organlarının burjuva yönetiminin temeline karşı savaşını terk ederek mücadeleden vazgeçtiklerini görüyoruz.


Kapitalist "yasallık" tesis edilemezse, proletaryanın zayıflığı, sorunları sınıfsal terimlerle ortaya koyamaması, patronların yasadışı örgütlerinin işçi karşıtı şiddetini cezasız bırakmalarına izin veren şeydir.


Dolayısıyla, uzlaşma siyasetinin, kapitalizmin kendi egemenliğinin tüm araçlarını kullanmasını kolaylaştırması ve proletaryayı bu araçlara karşı kendini savunamayacak bir konuma getirmesi gibi iki yönlü tarihsel sonucu vardır, sadece özerk bir sınıf örgütünün uygulayabileceği savunma görevini devlete yani “yasal otoriteye” bırakılmıştır.


Bugünkü durum tamamen aynıdır. Neo-reformist sosyal merkezciliğin [1] sadık desteği sayesinde devletin bozuk mekanizmasını yeniden tesis edebilen burjuvazi, doğrudan bir tehdidin yokluğunda kendisini çok bariz bir işçi karşıtı baskıya bel bağlamamayı tercih etmekte. Öte yandan, hem sınıfsal rakibi üzerindeki hakimiyetini yenilemek hem de yeniden inşa edilen yasal düzenine ilişkin "tarafsızlığına" (yani gerçekte zımni kabulüne) güvenebilmesi gerektiğinin farkına vararak için silahlı haydut çetelerini [2] yavaş yavaş hazırlıyor ve eğitiyor.


Bu şiddetin, her türden oportünistlerin iddia ettiği gibi, cumhuriyetin yeni doğan kurumlarına, devlet aygıtına yöneltilmesi mümkün müdür? Hayır: İşçilere ve işçi örgütlerine, sömürülen köylülere ve Güney'in açlarına ve temel savunma organlarına karşı yöneltilmiştir.


Demokratik devlet de bunda bir suç ortağıdır.


Belli ki, patronların desteği ile tekrarlayan şiddet, genel olarak söylendiği gibi, sadece kitlelerin gözünü korkutmak ve böylece onları bir kez daha eylemsizliğe sevk ederek faşizme giden yolu açmak için değildir. Faşizm, proleter karşıtı şiddeti, devrime yakın bir toplumsal hareketin başarısızlığını ya da zaten zirve yapmış bir hareketi (İtalya ve Macaristan'ın iki klasik örneğinde olduğu gibi) yok etmek için kullanılan yöntem olarak öne sürmektedir; düşmanlarını zaten siyasi düzeyde mağlup etmiş olan ve şimdi onları bitirmeye devam edenlerin sadist ve acımasız şiddettir. İtalya’nın bugünkü durumu farklıdır. Proletarya yenilgiye uğratılmadı, çünkü baştan bir mücadele olmadı. Burada patlak veren şiddet, Mussolini rejiminin yıkılmasından sonra devrimci bir döngünün açılamamasında ifade edilen burjuva canlılığının (oportünizmin pratiğiyle sınıftan emilen oksijenin beslediği bir canlılık) yalnızca belirtisidir. Aynı zamanda, proletaryanın nihai olarak eyleme dönmesine karşı yedekte tutulmak üzere, hâlihazırda baskı hazırlığında olduklarına dair bir uyarıdır.


Bize göre, sınıfın bir partisi olarak, patronların şiddetinin bu dönemsel tekrarı olgusu bizi “sosyalist”lerden ve ulusal “komünistler”den çok farklı bir biçimde ilgilendiriyor. Bu iki kamp, cumhuriyetin bir şekilde “tehdit altında" olduğunu göstermek için baskı uygulamaya çalışıyor. Kapitalist kurumların güçlendirilmesinin doğal refleksi olarak, yalnızca tek bir gerçek amacı olan, burjuva toplumunun sınıf düşmanı proletaryayı bastırmak olan şiddeti serbest bırakmak olduğunu göstermek bizim için daha acildir.


Bizim için mesele, ciddi tehdit altında olmayan kurumları savunmakla değil, hem kapitalist yasallığın hem de yasadışılığın kurbanı olan proletaryayı nasıl savunacağımızdır.


Proletarya bu yeni şiddet dalgasına karşı kendini nasıl savunmalı? Hukuka saygı göstermesi için demokratik devlete başvurarak mı? Hayır, hukukun görevi burjuva kurumlarının istikrarını korumaktır. Proletaryaya bugünkü demokratik cumhuriyetin 1920-22 yıllarının adamlarını, yöntemlerini ve silahlarını geri getirdiğini nasıl hatırlatırız [3]? Bunlar, demokratik oyunun kurallarına formel saygı göstererek, “squadristi”nin [4] manevralarını saklamak işini en etkili şekilde yapanlardır. Bu, Kraliyet Muhafızlarının [5], faşist suçların kayıtlarını tutan yargı genelgelerinin, polisin (işçi merkezlerine yönelik saldırı günlerinde olduğu gibi) kendilerini savunan komünistleri tutuklayan ve saldıranları serbest bırakan yöntemidir. Giolittism ve Nittism'in [6] Mussolini ve D'Annunzio ile yaptığı aşağı yukarı gizli anlaşmalardan. Bunlar, Pasifleştirme anlaşmalarının [7], yasallığa saygı göstereceğine ciddi bir şekilde söz vermenin ve devletin sözde tarafsızlığının, büyük “D” ile düzenin savunmasının zamanına uyacak şekilde adapte olmuş yöntemleridir. Sınıflar üstü düzeni söylemek gerekirse, tek bir sınıfın düzenidir bu, burjuvazinin.


Burada, kişiliklere karşı bir polemik tarafından değil, sınıf mücadelesinin gelişimi ile şekillenen belirli sabitlerin analiziyle ilerliyoruz.


Faşizmin kendisi, liberal ve demokratik devletin tam işbirliğiyle kurulmuştur, çünkü ikisi de her zaman burjuva toplumunu savunmada paralel bir işlevi yerine getirir ve her zaman yerine getirecektir. Şiddet egemen sınıf için tek tük olabilir. Bu, en azından fiziksel olarak, işçi sınıfının çoğunluğunun buna katlanma istekliliğinde bulunabilir ve bulunmaya devam edebilir. Bu desteğin sürekliliğini mümkün olduğunca uzun süre garanti etmelidir.


Bu nedenle, proletaryanın, şiddetin utanmaz ve engelsiz uygulanmasına karşı kendisini savunabilmesi, devletten korunma talebinde bulunmak veya demokrasinin yörüngesinde faaliyet gösteren ve “cumhuriyetin savunması” için seferber olan siyasi hareketlerde çalışmak değildir, yalnızca sınıf mücadelesi yoluyla, yani devrimci partinin arkasında güçlenerek ve şimdiye kadar her ikisi de eksik olan sınıf çapında örgütleri inşa etmektir.


İşçi sınıfı, yıllarca yasallığı kabul etmelerinin onları görmekten alıkoyduğu olaylar üzerinden onları savunacak yasal organlar olmadığını, “adaletli” ve eli ağır olan olan [8] burjuva şiddetinin iki biçiminin zulmüne karşı itiraz edebileceğimiz tarafsız bir devlet ya da daha yüksek bir adalet olmadığını anlamalıdır. Proletarya ancak kendi sınıf savaşı organlarını yaratarak kendini savunabilir.


Devletin (veya kilisenin) ezilen vatandaşlara sunabileceği hukukun ve insan haklarının korunmasına güveniyorsa, işçi sınıfı hukuk düzeyinde veya “Fair Play”e başvurarak her zaman yenilecektir.


Şiddeti yalnızca şu ya da bu haydut çetesinin gaddarlığında görmek ve onlarda, proletaryayı sessizce üretmesini sağlamak için uyuşturan ve kafasını karıştıran ulusal dayanışma siyasetinin doğal sonucunu görmemek aptallık olur.


Dolayısıyla, proletaryanın bu ikinci kapitalist saldırılar dalgasına karşı savunması sorunu, partinin sağlam şüphesi içinde sınıf özerkliğimizi yeniden kazanma siyasi sorununu gündeme getiriyor ve bu, sorunun yalnızca bir yönüdür.


Battaglia Comunista, Haziran 1946

 

Dipnotlar


1. “İtalya Cumhuriyeti'nin kurulmasına yardımcı olmak için kapitalizmle savaş zamanı anti-faşist koalisyonunu sürdüren Togliatti liderliğindeki İtalyan Komünist Partisi'ne (PCI) bir göndermeydi (Togliatti bu makalenin yazıldığı zaman zarfında kısa bir süre sonra Adalet Bakanı oldu). PCI daha sonra “ulusal komünistler” olarak anılacaktır.

2. Bunun, 1946'da eski faşistler tarafından İtalyan Sosyal Hareketinin (MSI) oluşumunu ifade ettiğini düşünüyoruz.

3. Şiddetin ve İtalyan burjuvazisinin suç ortaklığının eşlik ettiği Faşizmin yükseliş dönemi. Damen'in bahsettiği "adam", 1922'de Mussolini'nin koalisyon hükümetinde yer alan ve 1946-8 yılları arasında geçici İtalya Cumhuriyeti'nin Başkanı olan Enrico De Nicola gibi insanlar. Ayrıca 1921'de İtalya Başbakanı olan ve daha sonra 1944-5'te Roma'daki Faşist rejimin çöküşünden sonra tekrar İtalya Başbakanı olan Ivanoe Bonomi'yi de düşünüyor. 1921'de Faşistler ile "Arditi del Popolo" olarak bilinen işçi sınıfı grupları arasındaki sokak savaşını durdurmak için bir "Pasifleşme Paktı" önermişti. Mussolini anlaşmayı imzalamasına rağmen, diğer Faşist liderler bunu görmezden geldi. Adrian Lyttelton'ın sonuçlandırdığı gibi, “Bonomi genelgesinin başlıca etkisi, Valileri Arditi Del Popolo'nun işçi sınıfı savunma hareketini bastırmaya teşvik etmekti” Gücün Ele Geçirilmesi [Weidenfeld & Nicolson] 1973 p. 79.

4. ”Squadristi" Faşist haydut çeteleri tarafından alınan isimdi.

5. 1919'da Nitti tarafından burjuva devletini hem Faşizmin hem de işçi sınıfının tehditlerine karşı savunmak için polis oluşturmak ve silahlandırmak üzere kurulan örgüt, işçilere karşı daha sert davranmaya meyilliydi ancak 1922'nin sonunda Mussolini tarafından Faşist şiddete daha da özgür bir dizgin vermek üzere dağıldı.

6. Giovanni Giolitti ve Francesco Nitti, Mussolini'nin devralmasından önce “Liberal" İtalya'nın son 5 Başbakanından 2'siydi. Kızıl İki Yıl'da işçi sınıfına karşı Faşist şiddetiyle işbirliği yaptılar (1921'de Giolitti, Faşistler 1919 genel seçimlerinde küçük düşürüldükten sonra koalisyon bloğunun kotasından Faşistlere parlamentoda 25 sandalye verdi. Bu, Mussolini'ye “Roma Yürüyüşü” için fırlatma rampası verdi.)

7. Yukardaki 2. dipnota bakınız.

8. Yani burjuva devletinin hukuk sistemi ve şiddet tekeli.


bottom of page