top of page

Komünizm Nedir? Yazı Dizisi, 1. Bölüm: Komünizm Neden Gerekli ve Mümkün? (EKA)

EKA'nın Notu:


İşçi sınıfı hareketinde kapitalizmin saldırılarına karşı devrimcilerin özgül rolü, sadece işçilerin kendi mücadelelerinin kontrolünü kendi ellerine alıp bunu olabildiğince yaymak konusunda ısrarcı olmak değildir; sınıfımızın günlük mücadelelerinin bu sistemle olacak nihai yüzleşmeye – bu sistemi parçalamayı ve tamamen yeni bir toplumla değiştirmeyi hedefleyen bir yüzleşmeye – bir hazırlık olduğunu göstermektir.


Biz burada ‘küreselleşme karşıtı’ (anti-globalisation) hareket tarafından ileri sürülen ‘alternatif dünyalardan' bahsetmiyoruz; Avrupa Sosyal Forumu’na dair makalemizde gösterdiğimiz üzere, bunlar hiç de alternatif değildir, sadece günümüz kapitalizminin biraz oynanmış versiyonlarıdır.


Peki, ama kimilerinin savunduğu gibi, Berlin Duvarı yıkıldığında ve doğudaki Stalinist rejimler çöktüğünde “komünizm de ölmedi mi?”. Bu yaklaşım – en iyi ihtimalle – şöyle argümanlarla devam eder: komünizm fikri ‘ütopyacı’dır, imkansızdır, insan doğasına aykırıdır, deli fanatiklerin gündüz düşüdür. Ve tabii ki, işçilerin büyük çoğunluğuna göre – hatta sisteme karşı amansız mücadelelere girmiş olanlar dahil olmak üzere – komünizm hoş bir fikirden başka bir şey değildir, teoride iyidir fakat pratikte uygulanamaz.


Bizim bunlara cevabımız şudur: komünizmin 1989’da öldüğü iddiası bir yalandan, hakim sınıfın hilekar propagandasından ibaret. Çünkü Stalinist rejimlerin komünizmle hiç ilgisi yoktu ve bunlar tepeden tırnağa kapitalistlerdi. Bu rejimlerin ölümü komünizmin ölümü değildi, sadece kapitalist tahakkümün özgül bir biçiminin sonuydu.


1970’te yazılan(1) bu diziyi yeniden basarak, komünizmin sadece gerçekte ne anlama geldiğini göstermeyi değil, komünizmin hem mümkün ve hem de kesinlikle gerekli olduğunu, gerçekleşmemiş bir rüya olmaktan ziyade, çöküş dönemindeki kapitalizmin üstesinden gelinemez çelişkilerine tek gerçek çözümü olduğunu göstermeyi amaçlıyoruz.


Enternasyonal Komünist Akım, 2004


Bölüm 1: Komünizm Neden Gerekli ve Mümkün?


Sefaletin, baskının, toplumsal eşitsizliğin ve özel mülkiyetin olmadığı bir toplum fikri yeni değil. İnsanların birbirine vahşi yaratıklar gibi davranmayacağı bu toplumda, dayanışma tüm insan ilişkilerinin temeli olması murad edilir. “Herkes için özgürlüğün” çiçekleri ancak “bireyler için özgürlüğün” baharında açar. Bu fikir farklı biçimler altında antikitenin ilk metinlerinde bile ortaya çıkar. Antik Yunanlı filozof Platon bunun hakkında yazmıştır (elbette çelişkili biçimde, aynı anda köleliği de savunabilmiştir!), ilk Hristiyanlar da öyle. Bu fikiri, daha sonra, Orta Çağ’da yeniden ortaya çıkmış, en açık haliyle Millenarian (Binyılcı) hareketlerin fikirlerinde ve aynı zamanda Köylü Savaşları’nın liderlerinden birinin, Alman keşiş Thomas Münzer’in yazılarında belirmiştir.


Kapitalizmin tarihsel sınırları


Bununla birlikte, komünist fikirler toplumda yeni bir sınıfın – proletaryanın – ortaya çıkışına kadar tam olarak gelişmedi. Tarihte ilk defa, eski hayali gerçekliğe dönüştürme ihtimalini içinde taşıyan sınıf proletarya oldu. İngiltere’de 17. yüzyıl ve Fransa’da 18. yüzyıl kadar erken bir tarihte, burjuva devrimlerinin içinde siyasi akımlar büyüdü ve komünizm tasavvurunu az çok açık bir biçimde duyurdular. Böylece, proletarya toplum içinde henüz tam gelişmiş bir sınıf olmadan bile, kendi tarihsel çıkarlarını korumak için İngiltere’de “Diggerlar” ve Fransa’da “Eşitler” gibi örgütler yarattı. Ama ancak 19. yüzyılın ortalarında, işçi sınıfının büyük ölçekli endüstrinin gelişimine eşlik eden büyümesi ve yoğunlaşmasıyla birlikte komünist hareket amaçlarını ve bunlara ulaşmanın araçlarını geliştirebildi. Bu en net biçimde Fourier, Saint-Simon ve Owen’da somutlaşan ütopik sosyalizmden kopuşu ve Blanquistlerin komplocu ve sekter eylemleriyle araya mesafe konulmasını yanında getirdi. Daha önce harekete sızan ve hatta Weitling kadar aklı başında komünistleri bile etkileyen dini referanslar, 1847’de komünizmin kesin ve bilimsel ilk formülasyonun ortaya çıkmasıyla birlikte tamamen kenara itildi. Komünist Manifesto daha önceki tüm gelişmeleri kavraması için proleter harekete teorik bir temel sağlamış oldu. Komünizm bu metinde birkaç hayalperestin pratiğe dökülmeye bekleyen icadı olarak değil, kapitalizmin yerine geçebilecek ve onun ölümcül çelişkilerini aşabilecek tek şey olarak görüldü. Manifesto’nun içerdiği temel argüman, ondan önceki tüm toplumlar gibi, kapitalizmin de sonsuza kadar süremeyecek olmasıdır. Kapitalizm, insanlığın gelişmesinde – özellikle dünyayı bir tek bir pazar altında birleştirmesinden dolayı – ileri doğru atılan bir adımı temsil ettiyse de, bugün üstesinden gelinemez çelişkilerden dolayı tamamen perişan haldedir. Bu çelişkiler sistemi ancak kendisi yok olduğunda bitebilecek olan daha şiddetli karışıklıkların içine çeker. Toplumun üretici güçlerinde ve en önemlisi işçi sınıfının kendisinde muazzam bir gelişime sebep olmasıyla kapitalizm, kendisinin aşılması ve bolluğa dayalı bir toplumun yaratılışı için gerekli koşulları da meydana getirdi. İşçi sınıfı kapitalizmin toplumsal olarak aşılmasının öznesidir ve toplumsal basamakların en alt basamağında bulunur, bu yüzden de kendisiyle birlikte tüm insanlığı kurtarmadan kendisini özgürleştiremez.


Kapitalizmin Çöküşü ve Komünizm Perspektifi


Komünist Manifesto yazıldığı sırada kapitalizmin kendi gelişiminin sonuna geldiği ve komünist devrimin doğal olarak eli kulağında olduğu görüşünde yanılmış olsa da – ki bu daha sonraki yazılarında Marx ve Engels’in kabul ettikleri bir yanılgıdır –, kapitalist gelişim çizgisi üzerine temel kavrayışı sonradan fazlasıyla doğrulanmıştır. Kapitalizmin gittikçe daha da şiddetlenen krizlerinden kaçamayacağı görüşü göz önüne alındığında bu özellikle doğrudur.


Ekonomik kriz kapitalizmin genel bir bozukluğunu topluma bugün bir daha dayatmaktadır. Yüzbinlerce birey berbat bir sefaletin içine çekilmiştir ama bunun sebebi üretimin herkesin ihtiyaçlarını karşılayamacak olması değil, tam tersine çok gelişkin olmasıdır. Ne var ki, bugünün krizleri Manifesto’da analizi yapılanlardan daha farklı. Geçen yüzyılın krizleri kapitalizmin dolu dizgin genişlediği bir dönemde meydana geldi; sistem o zaman yeni pazarların fethiyle birlikte görece az karlı sektörleri elimine ederek krizlerini “çözebiliyordu”. 19. yüzyılın krizleri dinç bir toplumsal organizmanın kalp atışları gibiydi. Fakat, Birinci Dünya Savaşından sonra kapitalizm tarihsel çöküş aşamasına girmesiyle, kalıcı kriz aşamasına geçildi. O zamandan beri kapitalizm içindeki krizlere gerçek bir çözüm mümkün değil. Sistem ancak şiddetli krizleri takip eden savaşın, yeniden inşanın ve takiben sonraki krizin oluşturduğu cehennemî çemberin içerisinde var olmaya devam edebiliyor. Komünist Enternasyonal’in 1919’da ilan ettiği gibi, emperyalist savaşların ve devrimlerin çağı artık gelmiştir ve komünizm güncel olarak gündemdedir. İnsanlığın o zamandan beri birbiri ardına çektiği sancılar herhangi bir insani gelişmeyi artık feci şekilde aksatan kapitalist üretim biçiminin ötesine acilen geçilmesi gerekliliğini her defasında daha keskin biçimde doğruladı.


1. Dünya Savaşı’nın ertesinde 1929 krizi, kapitalizmin iflasının çarpıcı bir örneğini gösterdi. Hemen devamında, İkinci Dünya Savaşındaki katliam, kapitalist barbarlığın çerçevesinin Birinci Dünya Savaşındaki kasaplığın inanılmaz dehşetini bile aşabileceğini gösterdi. Kapitalizm çöküş dönemine girdiğinden beri, sistem devamlılığını sağlasın diye insanlık 100 milyondan fazla ölümle korkunç bir bedel ödedi; üstelik buna gereksiz kıtlıklardan doğan kayıplar, besin yetersizliği ve kapitalizmin milyonlarca insanı katlanmaya zorladığı genel sefalet dahil değil.


Bugünün krizi ne kapitalizmin iflasının ilk örneği ne de bunun yerine komünizmi getirme gerekliliğinin ilk kanıtıdır. Kriz bir çok alanda geçmişte sistemi tökezleten çelişkileri daha da belirginleştiriyor. Fakat, bu sistemin insanların ihtiyaçlarını sağlamak için sahip olduğu muazzam imkanlar ile kapitalist üretimin gerçekte bunu felaket biçimde kullanması arasındaki sarsıcı çelişki, başka türden bir toplum ihtiyacını bugün geçmişte olduğundan daha da baskın bir biçimde hissettiriyor.


Kapitalizmin ardılı olacak yeni toplum, bugün topluma bela olan çelişkilerin üstesinden gelebilmelidir. Bu bir toplumun kesin nesnel gerekliliği olarak işlev görebilmesinin ve insan aklının ütopik bir ürünü olmadığının tek ispatıdır. Bunun özellikleri kapitalist toplumun gelişimine dayanak olan olumsuz kanunlarla tamamen yadsımalıdır.


Kapitalizmi iflas ettiren felaketin temel sebebi kapitalist üretimin amacının insanların ihtiyaçlarını gidermek için değil sermaye biriktirmek olmasında yatar. Kapitalist sistemde üretim kullanım değeri için değil değişim değeri içindir. Üretim araçlarının özel mülkiyeti böylelikle bunların giderek artan toplumsal karakteriyle çelişki içine girer. Bir başka deyişle, kapitalizm çözülmektedir çünkü ücretli emeğin sömürüsü üzerine temellendiği için giderek kısıtlanan bir pazar için üretim yapmaktadır. İşçi sınıfının sömürüsüyle elde edilen artık değer artık kendisini gerçekleştiremez olur, yani kapitalist yeniden üretimin genişleyen çemberinin içine girebilecek ürünlerle değiştirilemez.


Komünist Toplumun Temeli


Komünizmin ekonomik karakteri bundan dolayı şu şekilde olmalıdır:


1. Üretimi teşvik eden tek şey insanların ihtiyaçlarının giderilmesi olacaktır.


2. Toplumun ürettiği ürünler meta olma özelliğini yitireceklerdir; mübadele değeri yok olacak ve sadece kullanım değeri kalacaktır.


3. Üretim sürecini aksatan kısıtlı çerçeve git gide toplumsallaşacak. Üretim araçlarının özel mülkiyeti, ister laissez-faire (bırakınız yapsınlar) kapitalizmindeki gibi bireysel çapta ister çöken kapitalizmde olduğu gibi devlet çapında olsun, yerini üretim araçlarının toplumsallaşmasına bırakacaktır. Bunun anlamı bütün özel mülkiyetin sona ermesidir; toplumsal sınıfların, dolayısıyla da bütün sömürünün bitmesi.


Bu toplum kavrayışına karşı sık sık belirli bir itiraz yükselir. Bu itiraza göre, insan gelişimine tamamen uygun niteliklerin hepsine sahip olacağı ve ideal bir toplum biçimine en yakınını oluşturacağı halde komünizmin niçin şimdiye kadar var olmadığı sorusunu ortaya atar. Bir başka deyişle, geçmişte böyle bir toplum yaratmak mümkün değilken bugün nasıl ihtimal dahilinde olabilir? Bu tip sorulara anarşistlerin ve ondan önceki bütün ütopiklerin cevabı komünizmin aslında hep mümkün olduğudur. Nesnel maddi koşullar komünizme engel olmadığı için, gerekli olan tek şey yeterli insan iradesidir. Anarşistlerin cevaplayamadığı şey ise insan iradesinin geçmişte komünizmi yaratmak için neden yeteri kadar güçlü olmadığı ve komünizmi yaratmak için azınlık gruplarda bulunan iradenin, kendisini neden tüm topluma yayamadığıdır.


Ne var ki, Marxizm bu sorulara ciddi bir cevap getirir. İnsanlığın gelişimi için gerekli koşullardan birinin niçin üretici güçlerin gelişmesi, başka bir deyişle emeğin üretkenliğinin artması olduğunu açıklar. Belirli bir toplumun üretim güçlerinin gelişimindeki her seviye, verili bir üretim ilişkisine tekabül eder. Üretim ilişkileri, ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan ürünleri üretme etkinliğindeki kadınlar ve erkekler arasında kurulu ilişkilerdir. İlkel toplumlarda emeğin üretkenliği o kadar düşüktü ki topluluğun en basit fiziksel ihtiyaçlarını bile zar zor karşılıyordu. Sömürü ve ekonomik eşitsizlik böyle bir durumda imkansızdı: eğer bazı bireyler ürünleri özel mülkiyetine alırsa ya da topluluğun diğer üyelerinden daha büyük miktarlarda tüketseydi yoksunların hayatta kalma şansı hiç olamazdı. Sömürünün – genellikle bir kabilenin diğerinin sınırlarını fethetmesinin sonucu olarak – kölelik biçimiyle yerleşmesi, insanın ortalama üretimi fiziksel olarak hayatta kalmak için gerekli asgari sınırın ötesine geçmeden meydana gelemezdi. Ama sadece maddi değil, düşünsel olarak da, insanın asgari ve tüm ihtiyaçlarının tatmini arasında, emeğin üretkenliğinde gelişiminde büyük bir aşama bulunur. Böyle bir gelişme aracılığıyla, insanlık doğaya git gide hakim olur. Tarihsel olarak bu aşama, ilkel komünist toplumun çözülmesiyle, komünizmin tam gelişmiş halinin mümkün olacağı çağı ayıran zaman aralığıdır. Nasıl ki insanlar ilkel komünist toplumda birbirlerini sömürmediği için doğalında “iyi” değillerse, takip eden sömürü çağlarında da aynı şekilde doğalında “kötü” değillerdi. İnsanın insanı sömürüsü ve ekonomik ayrıcalığın varlığı, insanın üretimi ancak kendisinin yeniden üretimi için gerekli fiziksel ihtiyaçların asgari seviyesini aşınca mümkün hale geldi. Bunların ikisi de kaçınılmazdı çünkü insanlığın üretim seviyesi topluluğun üyelerinin tüm ihtiyaçlarını karşılayamıyordu.


Anarşistlerin nasıl itiraz ettikleri fark etmez; durum bu olduğu sürece komünizm imkansızdı. Emeğin üretkenliğinde meydana getirdiği inanılmaz artış sayesinde, kapitalizmin kökten değiştirdiği tam da bu durumdu. Kapitalizm bilimsel her keşfi metodolojik olarak sömürdü, emeği toplumsallaştırdı ve dünyanın insani ve doğal tüm zenginliklerini kullandı. Emeğin üretkenliğinde kapitalizm tarafından harekete geçirilen bu artışın bedeli, sömürünün insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir yoğunlaşmasıyla ödendi. Ne var ki, insanın üretkenliğindeki bu büyük artış, komünist toplumun maddi temelini de yansıtıyordu. Kapitalizm kendisini doğanın hakimi yaparak, insanlığın kendi efendisi olabilmesini sağlayacak koşulları yarattı.


Söz Konusu Olan İnsanlığın Geleceğidir


Bugünün kapitalist krizi komünizmin gerekliliğinin mükemmel bir kanıtıdır. Tarihte ilk defa bir toplum, üyelerinin çoğunu en şiddetli sefaletin içine çekmekte; ama bunun sebebi yeteri kadar üretememesi değil, tersine, üretimi belirleyen yasalar yüzünden, çok fazla ürettiği için.


İnsanlık, krizleri kapitalizmin yükselişinden önce de biliyordu, ama aşırı üretim krizi kapitalizme has bir durum. Kapitalist sistemden doğma bu canavar, kendisini benzersiz bir şiddetle açığa vuruyor: işsizlik insafsızca artmakta, eksik istihdam üretim sürecinin tamamına yayılmakta, daha geniş ve kanlı savaşlar patlak vermekte. Bunların hepsi şunu kanıtlıyor: esas ütopyacılar, insanların ihtiyaçlarının karşılanmasında daha yüksek bir seviyeye ulaşmanın kapitalizmin devrilmesiyle değil, reformuyla olacağını düşünenlerdir. Son on yıllarda dünyayı sarsan siyasi, ekonomik ve askeri olayların tümü, insanlığın kendini üçüncü dünya kıyımına doğru giderken bulacağına tanıklık etmektedir – elbette eğer kapitalizmin boyunduruğundan kurtulmazsa. Bu savaşın büyüklüğü, önceki ikisini neredeyse önemsiz kılacaktır.


Emperyalistler arasındaki önceki çatışmaların inanılmaz yıkıcı gücü, insanlığın doğanın efendisi olabileceğini, bundan dolayı da komünizmin mümkün olduğunu tanıtlarken, aynı zamanda insanlığın doğa üzerindeki hükmünün insanlığın kendisini yok etmek için kullanılabileceğini de gösterdi. Böylelikle, komünizm bugün bir zorunluluk haline gelmiştir; sadece insan türünün ilerlemesini güvence altına almak için değil, basitçe insanlığın hayatta kalması için de.


Bu serinin sonraki yazısında komünizmin geçerliliğine yöneltilen çeşitli itirazları inceleyeceğiz, özellikle insanlığın böyle bir toplumu gerçek kılmaya “doğal olarak” yetkin olmadığını iddia eden itirazlar.


FM


Bu yazı ilk olarak Enternasyonal Komünist Akım'ın İngilizce yayın organı World Revolution dergisinin 2004 Şubat tarihli 271. sayısında yayınlanmıştır. Yazının orijinali için: https://en.internationalism.org/wr/271_poc_01.html

bottom of page